MART-NİSAN 2025 / EL SANATLARI

Geleneksel Türk okçuluğu


Hilal DOĞAN    

05.06.2025 


Sözlüklerimizde; “Yayla atılan ucu demirli değnek” olarak geçen ok, Türkçe kökenli bir sözcüktür. Tek başına kendisine atfedilenlerle beraber ok, yay aleti ile anlam kazanır. Yay ise “çemberin herhangi bir parçası, yaprak şeklinde veya spiral olan, esnemek suretiyle işleri gören düzenek, ok atma aleti.” şeklinde geçer sözlüklerde. Bilinen en eski yay buluntusu Mezolitik Çağ’da MÖ 5000 ile tarihlendirilmiştir.

Asya’da ise MÖ 2500’lü yıllarla tarihlendirilmiş ilk Türk okunun çakmak taşından yapıldığı bilinmektedir. İnsanlık tarihinin en eski silahlarından biri olan ok, av aleti olarak kullanılmasının yanında ilk olarak Türkler tarafından önemli bir savaş aleti hâline getirilmiş ve yayılmıştır. 
 
İslamiyet öncesi ve sonrasında ok ve yay, Türk kültüründe hâkimiyet ve adalet sembolü olarak kullanılmakta ve algılanmaktaydı. Yay hakanlık, ok da hakana bağlılığın ifadesiydi. Alman dilbilimci ve Türkolog Gabain’e göre ok, Türk devletlerinin ordularında bir sembol olarak “davet, haberleşme, tehdit ve ürkütme” amacıyla da kullanılmaktaydı. 
 
Orhun Yazıtlarında “k” ve “y” harflerinin ok ve yay ile gösterilmesi o dönem Türkler için ok ve yayın önemini göstermesi bakımından dikkati çeker. “Ok gibi dosdoğru”, “ok gibi düzgün” örneklerinde görüldüğü üzere deyimlerde yer alan ok kavramı, Türklerde siyasi birliklere dâhil olan boylara da ad olmuştur (“On ok”, “Üç ok” gibi.). 
 
Ok ve yay kullanımında olduğu kadar yapımında da ustalaşan Hun Türkleri; kayın ağacı, doğal tutkal, boynuz, sinir gibi hayvansal ve bitkisel malzemelerle yaptıkları yaylarla nam salmışlardır. Mete Han “ıslıklı ok” diye adlandırılan oku kullanarak ok ve yay kullanımına yeni anlamlar kazandırmıştır. Dünyada Türk yayı olarak bilinen kompozit yay, tamamen organik malzemelerle yapılan yay geleneğinin ilk ve zirve örneğidir diyebiliriz. Geleneksel Türk yayı ve oku, dar alanda at ve diz üzerindeyken rahatlıkla kullanılabilecek kadar küçük boyutta, pratik, zırhlı bir hedefi vurup diğer yanından çıkabilecek kadar da kuvvetli olmasıyla bilinmektedir. İnsanlık tarihine yön vermiş bu önemli buluşu ve aleti günümüzde geleneksel yöntemlerle devam ettirebilmek hayli güç olsa da kompozit yay diye tabir edilen, organik malzemelerle yapım tekniğine uygun yay yapımını icra eden bir usta ile beraberiz şimdi. Bursa Teknik Üniversitesi Orman Fakültesi, Ormancılık Mühendisliği Öğretim Üyesi Doçent Doktor Salih Parlak’tan Türk Tarım Orman Dergisi okuyucuları için geleneksel Türk yayı yapımı hakkında söyleşi gerçekleştirdik.

Haber Görseli

Doç. Dr. Salih Parlak kimdir bize kendinizi tanıtır mısınız?
 
1972 yılında İzmir Menemen Çukurköy’de doğdum. İlk ve orta öğrenimi köyümde, liseyi Manisa Beydere Ziraat Teknik Lisesinde tamamladım. 1996 yılında Karadeniz Teknik Üniversitesi Orman Fakültesi Orman Mühendisliği Bölümünden mezun oldum. Kars, Trabzon ve Artvin’de ziraat teknisyeni ve orman mühendisi olarak görev yaptım. 2000 yılında Ege Ormancılık Araştırma Enstitüsü Müdürlüğünde mühendis ve enstitü müdürü olarak görev yaptıktan sonra 2015 yılında Bursa Teknik Üniversitesi Orman Fakültesi Orman Mühendisliği Bölümüne öğretim üyesi olarak geçtim. Hâlen doçent öğretim üyesi olarak görevime devam etmekteyim.
 
Uğraşmakta olduğunuz zanaat tam olarak nedir? Kaç yıldır geleneksel Türk ok ve yay yapımıyla ilgileniyorsunuz?
 
Türk kültürü ve tarihi ile adeta bütünleşmiş olan geleneksel Türk yayı yapımı ile ilgileniyorum. Bizim yaşlarda olan ve köyde büyüyen her çocuk gibi okçuluğa ilgim ilkokul dönemlerine kadar iniyor. Fakat Türk yayı yapımıyla ilgili uğraşım 2009 yıllarında başladı. Ok yapımı çok ince zanaatkârlık, ağaç ve aerodinamik bilgisi gerektiriyor. Bu konuda kendini yetiştiren çok güzel, farklı oklar yapan kabzadaşlarımız var. Ben daha ziyade yay yapımı ile ilgileniyorum. Biraz da mesleğin getirdiği ağaç bilgisi bu konuya yönelmemi sağladı. 
 
Geleneksel Türk yayını bize anlatır mısınız?
 
Tarihçilerin hemfikir olduğu bir husus Türklerin demiri işleme ve silah yapımı konusunda çok mahir olduğudur. Sanırım burada göçebelik kültürü ve kendini savunma gereksinimi önemli bir faktör. Çünkü yerleşik hayat gibi durgun olmayan, sürekli teyakkuz durumundaki bir yaşam şeklinde, silahsız bir koruma sağlamak mümkün olmaz. Sürekli savaşmak ve göç etmek zorunda kalan Türkler, düşmanlarından daha iyi silah yapmak zorundalardı; aksi hâlde bir devlet ve imparatorluk kurmaları mümkün olmazdı. Bu bakımdan geçmişimizde olduğu gibi kutsal sayılan ve hâlâ ordumuzda da gelenek olarak devam eden silah üzerine yemin etme, silaha atfettiğimiz kutsallıktan kaynaklanmaktadır. 
 
Geleneksel Türk okçuluğu özünde ecdadımızın mükemmel hâle getirdiği Türk yayı ve okunu konu alan bir savaş silahı ve sanatımızdır. Demiri işleme yanında ilk kompozit yay örneklerinin de Orta Asya’da ortaya çıkışı bu bakımdan tesadüf değildir. Ağacın kırılgan özelliğini gidermek için muhtemelen farklı malzemelerle destekleme ile ilk kompozit yaylar yapılmış olmalı. Fakat boynuz ve hayvan tendonunun kuvvetli bir tutkalla ağaç üzerine eklenmesi, yay yapımı açısından devrim niteliğinde bir buluş. Çünkü bu malzemelerin eklenmesi ahşap yayların kırılganlığını önlediği gibi çok daha kuvvetli çekiş elde etme imkânı da sağlamıştır. Burada vurgulaması gereken bir husus da kompozit yayın yapımında kullanılan tutkaldır. Bu tutkalın icadı olmasaydı kompozit yayların yapımı mümkün olmayabilirdi. Zamanımızın en iyi silah teknolojisi neyse, Türk yayı da o mükemmeliyette ve tam bir mühendislik ürünüdür. Uzun yıllar ordudaki en etkili silah olarak kullanılmıştır. Hatta ateşli silahlar çıktıktan sonra bile ilk zamanlardaki dezavantajları nedeniyle, ok ve yay bir süre daha savaş silahı olarak kullanmıştır. 

Haber Görseli

Geleneksel Türk yayını diğerlerinden ayıran ve özel kılan husus nedir?
 
Hemen hemen tüm Asya'da kompozit yay kullanılmıştır. Birçok millet, boynuz ve sinirden yapılan kompozit yayları kullanmasına rağmen, olağanüstü gücü, etkinliği aynı zamanda küçük, zarif ve hafif yayların yapımında hiçbiri bizim kadar uzmanlaşmamıştır. 
 
Türk yaylarının tasarım farklılıkları, malzeme ve yapım teknikleri diğer kompozit yaylara oranla performansını artırmaktadır. En iyi malzemelerin kombinasyonu ile yapılmış Türk yaylarında, birim kütle başına depolanan enerji miktarı bu yayların üstün performansı ile diğerlerinden daha verimli olmasını sağlamıştır.
 
Orman Fakültesi mezunu olmanız ve ağaçlarla yakınlığınızın bu uğraşıya etkisi oldu mu?
 
Evet, ahşabın özelliklerinin iyi bilinmesi yay yapımında bir avantaj. Çünkü yayın iskeletini oluşturan ve diğer malzemeleri üzerinde tutan ahşap katmanı. Bu bakımdan seçilen ahşabın hem üzerine gelen yükleri karşılaması hem de diğer malzemelerle mükemmel derecede uyum sağlaması gerekir. Yay yapımında kullanılacak ağaçların taşıması gereken fiziki niteliklerin yanında botanik ve mekanik özellikleri de önemli. Ahşabın fiziki kusuru olmaması yanında boynuz ve sinirin, hayvansal tutkalla mükemmel uyum sağlaması gerekir.
 
Geçmişi çok eskilere dayanan ve Türkler için çok önemli yere sahip ok ve yayı günümüzde orijinal usulüne göre yapmak nasıl bir duygu?
 
Ata mirasına sahip çıkma ve bir mirasın devamını sağlama duygusu oluyor. Tabii ecdadın ulaştığı seviyede değiliz yay yapımında ama en azından inceliklerini anlamaya ve ilerlemeye çalışıyoruz. Maalesef günümüzde kompozit yay yapımıyla uğraşanların sayısı birkaç kişiyi geçmiyor. Üniversitede öğrencilere anlatmak için belki de Türkiye’deki üniversitelerde başka örneği yoktur, Türk Okçuluğu ve Yay Yapımı dersini veriyorum. İnşallah ilerde birkaç kişi daha bu mirasımıza sahip çıkar. Yok olan bir kültürün korunmasına katkıda bulunmak öncelikle tarihî görev ve sorumluluğumuz. 

Haber Görseli

Ok ve yay yapım sürecinizi aşama aşama bizimle paylaşabilir misiniz? Ok ve yayları nasıl bir usulle yapmaktasınız? 
 
Tamamen el yapımı, modern marangozluk makinelerini de kullanıyorsunuz, kesimlerde vs. ama kompozit yayın henüz fabrikasyonu çıkmadı bildiğim kadarıyla. Çünkü canlı ve organik malzeme ile çalışıyorsunuz. Her parçasını da standart hâle getirmek mümkün değil. Örneğin sinir vurmak gibi bazı püf noktaları da yayı yapan kişilere göre değişiyor. Bütün bir yapım süreci sonuçta yayın performansını etkiliyor. 
 
İşin başlangıcı ahşabın seçimi. Birçok ağaçtan yay yapılabilir ama ecdadın yaptığı ağaç, Gerede civarında yetişen Ova akçaağacı. Bu ağacın seçiminde muhtemelen sert ama esnek olması, tutkalı iyi emmesi, boynuz ve sinirle iyi uyum sağlaması etkili oluyor. Ağacın yetiştiği rakıma, hatta yay kollarının alındığı yöne dahi dikkat edilmesi; ahşapta en küçük kusur, lif dönüklüğü olmaması gerekiyor. Kesim yönüne dikkat ederek lata hâline getirilmiş ahşaplar yaklaşık 1 ay suda bekletiliyor. En çok haftada bir sularının değiştirilmesi gerekiyor, alg oluşumunun engellenmesi için de ispirto ilave ediliyor. Suda bekletilmiş yay kollarına, bir saat kaynatıldıktan sonra bükme tezgahında ilk formu veriliyor. Birkaç ay kuruduktan sonra da iki yay kolu arasına kabza konularak yayın ana iskeleti oluşturuluyor. Tüm bu kesimlerin çok hassas şekilde yapılması gerek. 
 
Ana iskeleti oluşturduktan sonra boynuz ve ahşabın yapışma yüzeyleri derzlendiriliyor. Yapıştırma aşamasından önce boynuzun plaka hâline getirilmesi için geçmesi gereken aşamalar var. Yapıştırma deri tutkalı kullanılarak yapılıyor. Bu hâlde yay 1-2 ay tamamen kurumaya bırakılıyor, daha sonra sinir vurma aşaması geliyor. Sinirler büyükbaş hayvanların aşil tendonlarından elde ediliyor genelde. Sinir de liflendirilerek yaya vurulacak hâle getiriliyor. Yaya sinir vurulması gene hayvansal tutkallarla yapılıyor. Sinir vurulduktan sonra, yayın refleks hâle gelmesi ve tutkalın iyice kuruması için 6 ay kadar “halkaya çekme” denilen bir aşaması var. Bu aşamada; nemli veya sıcak olmayan, havadar bir ortamda yay bekletiliyor. Halkaya çekme aşamasından sonra ise yayın yavaş yavaş açılması, geriye doğru büküleceği için malzemenin deforme olmadan, alıştırılarak tımar işlemlerinin yapılması gerekiyor. Tüm bu süreçlerde en önemli faktör, sabır ve el becerisi. 
 
Bir yayı üretmek ne kadar sürede tamamlanıyor? 
 
Bir yayın yapımı bekleme süreleriyle birlikte 2-2,5 yıl arasında bitiyor. Yay yapımına ardışık başlayarak devam ederseniz her sene 20-25 yay yapmak mümkün olabilir. Fakat tüm mesainizi vermeniz gerek. Benim amacım ticari olmadığı için amatör olarak devam ediyorum. 
 
Yapılan yayların muhafazası önemli mi? Nasıl bir yerde saklanmalı?
 
İyi yapılmış bir yay 200 yıl kadar kullanılabiliyor. Fakat tüm malzemeler organik olduğundan çok iyi şartlarda muhafaza edilmesi gerek. Örneğin ahşap zararlıları ahşabı bozduğunda yayın özelliği kalmaz. Nemli ortamlarda sinir katmanı kolay küflenebilir. Islandığında tutkal su bazlı olduğundan çözünebilir. Hatta yayların bir nehirden geçerken veya yağmurda ıslanması sonucunda kaybedilen savaşlar vardır. Yay uzun süre kurulu bırakıldığında esneklik ve refleks özelliğini yitirebilir. Kısaca bir organik yayı kullanmak zor, muhafaza etmek daha zordur. 
 
Satın almak isteyen rağbet gösteren çok mu?
 
Zaman zaman satın almak için arayanlar veya mail yazanlar oluyor. Ama yayı yapanlar genelde satma konusunda hassas davranıyorlar. Bunun iki nedeni var: birincisi yapım süreci çok uzun ve zahmetli, elinden çıkarmak istemiyor; ikincisi ise yayı alan kişinin bu değerli silahın kıymetini ve kullanmasını bilememe endişesi. 
 
Bu sanatı icra ederken hedefiniz neydi? Size kazanımlarını bizimle de paylaşabilir misiniz?
 
Ok ve yay hem tarihimizle hem de kültürümüzle sembolleşmiş bir silah. Hatta edebiyatımızla da. Yay hâkimiyet sembolü olarak padişah tuğralarında yer almış ve hâkimiyetini göstermek için elde yay tutularak sembolleştirilmiştir. Ok ise tabiyeti temsil eder. Hatta Anadolu’da cemiyetlere davet etmek için şeker, mendil vb. dağıtılmasına “okuntu dağıtmak” denir. Yani günlük hayatımızda da birçok okçuluk terimini kullanıyoruz ve zengin bir okçuluk kültürümüz oluşmuş. 
 
Yay yapımı zamanla unutulmuş, ne yazık ki yurt dışındaki ustalardan öğrenmek zorunda kaldık. En iyi yay yapan usta kabul edilen Adam Karpowicz ve Süleyman Cem Dönmez hocalara da teşekkür etmeden geçmeyelim. 2009’lu yıllarda bu işe başladığımda kompozit yay hakkındaki bilgilerim sınırlıydı. Türkiye’de çok fazla bilen de yoktu. Ama şimdi Geleneksel Türk Okçuluğu Federasyonu kurulduktan sonra ilgi çok arttı. Hedefim bu kültüre layık olduğu ve kabul edildiği şekilde sahip çıkmak, onu korumak ve gelecek nesillere aktarmak. 
 
Son olarak eklemek istediğiniz bizim de bilmemizi arzu ettiğiniz bir husus var mı?
 
Silahları seven bir milletiz ve ok ile yay en iyi yaptığımız silah. Hamaset değil ama mütevazılığa da gerek yok bu konuda. Günümüzde nasıl Türk sihaları dünyada en fazla kullanılan hava silahları ise Türk yayı da dünyanın takdir ettiği bir silah ve bu kültürümüze sahip çıkmak zorundayız, bu bizim millî şuurumuzun ve tarihimizin bir parçası. Sahip olduğumuz vatanı ok ve yaya borçluyuz. 
 
Yararlanılan Kaynaklar: 
Türk Dili Sözlüğü, M. Nihat Özön 
Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, Boğaziçi Yayınları, (1989- İstanbul, s. 221)
Ünsal Yücel, Türk Okçuluğu, (Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları, (1999-Ankara, s. 9)
Saadettin Yağmur Gömeç, “Kök Türkler ve Uygurlar Çağında Türk Ordusu Teşkilatına Umumî Bir Bakış”, Hunlar’dan Günümüze Türk Askeri Kültürü, Kronik Kitap, (2019-İstanbul, s. 159- 182.) 

Okçuluk